Tarih: 23.03.2023 23:13 (valla öyle denk geldi, şans)
Eski bir maili bulmak için gmail kutumu kurcalarken önüme, yıllar önce açtığım ama devam ettiremediğim için kapattığım "digitalnotlar" blog sayfamda yayınladığım "baba olunca anlarsın" yazıma, eşimin yazdığı notun bildirimi düştü;
"Ağladım okurken eşşek, seni çok seviyorum..."
Okuyunca hatırladım yazıyı, burada paylaşıp ölümsüz yapmak istedim;
"Bu defa kendi düşüncelerimi buraya not düşmek istedim.
Sinemaya biraz ilgi duymuş birisi Tim Burton ismini bilir. Onun en
sevdiğim filmlerinden biri olan "Big Fish"de; küçük bir çocukken, nasıl
öleceğini gören birinin hayat hikayesi anlatılır. Filmde, nasıl öleceğini gören birisi için hayat elbette ki daha korkusuz geçer.
Gerçek hayatta ne zaman öleceğimizi elbette ki bilemeyiz. Ancak yakın
zamanda yaşadığım bir deneyim bana, buna benzer bir deneyim
yaşattı/yaşatıyor diyebilirim.
Önümüzdeki günlerde iş icabı, yurt dışına çıkacağım ve yaklaşık 1,5
aylık bir süre boyunca dönemeyeceğim. Henüz 1 yaşını doldurmuş oğlumu ve
eşimi düşününce bunun ne kadar zor olacağını zaten anlayabiliyordum.
Asıl konu, gidiş tarihime yaklaştıkça geçen günlerin ağırlığı idi.
Şöyle söyleyim, duygusal bir insanım. Olaylara genelde bu pencereden
bakarım. Yurt dışına çıkış öncesi evdeki bazı şeyleri tamamlamam
gerekiyordu. Üstelik Aralık, Ocak ve Şubat gibi soğuk aylara denk gelen
bir süreçte evimde, sevdiklerimin yanında olamayacaktım. Bu da ekstradan
farklı önlemleri şimdiden almamı gerektiriyordu.
Alışveriş listemiz bu defa daha farklıydı. Biraz daha ileriyi düşünerek
almaya başladık erzaklarımızı. Oğlumuza mont aldık mesela, bu benim için
çok önemliydi. Evde patlak ampül, damlatan musluk, bitmiş pil gibi
"babaya" kalmış işleri bir haftada tamamlamam gerekiyordu ve tamamladım
da. :) Arabanın birkaç işi vardı, onları düzene soktuk derken aslında üç
ayda yapılabilecek işleri iki haftaya sıkıştırmaya çalışırken buldum
kendimi. Üstelik listedek işlerin üstünü çizdikçe alta yeni işler daha
yazıldığını fark ettim.
Peki, Tim Burton'ın filmi ile bu konu ne alaka
diyebilirsiniz. Aslında konuyu az çok anladınız. Ölüm, zamansız gelen
tek gidişlik yolculuk gibidir. Öncesinde, ne kadar hazır olsak da
(listede) bitmeyen işler hep vardır. Ben, gideceğim tarihi bildiğim
halde işlerimi yoluna koyamazken (ve elbette o tarih yaklaştıkça aslında
içten içe gitmek istemediğimi, özlemimin giderek arttığını görsem bile)
hayatta insan neye ne kadar hazırlıklı olabilir ki zaten?
İşte bu düşünceler içinde, oğlum ile daha fazla vakit geçirmenin, eşimle
kahvemizi yudumlarken sadece havadan sudan konuşmanın, halının üstünde
onlar oyun oynarken seyretmenin dayanılmaz zenginliğini/lüksünü yeniden
keşfettim desem yeridir. "Baba olunca anlarsın" cümlesi, babalık
hislerinin tavan yaptığı bu tür zamanlarda daha iyi anlaşılıyor. Eşim de
farkında, o da anlıyor. Umarız çocuklarımız da bu değeri bir gün anlar.
Görüşmek üzere."
Photo by Aaron Burden on Unsplash
Erhan
Yorumlar
Yorum Gönder